Erikson'a Ait Kimlik Kavramları ve Dövme

Erikson'a Ait Kimlik Kavramları ve Dövme

Psikososyal Gelişim Kuramı ile kimlik kavramına en kapsamlı açıklamayı getiren kuramcılardan biri olan Erikson, kimliği (identity); kökleri en erken çocukluk dönemlerine uzanan, ergenlik döneminde kritik önem kazanan; fakat kişinin tüm yaşamı boyunca değişen ve gelişen 'öznel bir deneyim ve dinamik bir gerçeklik' olarak tarif etmiştir (Erikson 1968). Erikson'a göre yaşamın ilk zamanlarında anneyle / bakım verenle bebek arasındaki alma-verme niteliği taşıyan ilişki ve bu ilişki içerisinde bebeğin kendine dair algıları onun kimliğinin ilkel formlarını oluşturur (Erikson 1963, Erikson 1968). Alma-verme ilişkisinin sürekli, tutarlı ve aynı olması bebeğe kendisinin süreklilik ve aynılık taşıyan, bakılmaya değer bir varlık olduğunu gösterir (Öztürk ve Uluşahin 2008). Yani Erikson'un (1968) kısaca 'içsel aynılık ve tarihsel süreklilik' olarak tanımladığı kimlik duygumuzun (sense of identity) temellerinin yaşamımızın en erken döneminde, annemizle / bize bakım veren kişiyle olan ilişkimiz içerisinde atıldığı söylenebilir. Freud'un 'Oral Dönem', Erikson'un ise 'Temel Güvene Karşı Güvensizlik Dönemi' adını verdiği bu dönemde başta 'ağzımız' olmak üzere bedenimizin tüm yüzeyi ve tüm duyu organlarımız ile gerçekleştirdiğimiz başlıca eylem 'içe alma'dır (Öztürk ve Uluşahin 2008). İçe aldığımız şeyler ise başta 'anne sütü' olmak üzere annemizin / bize bakım veren kişinin jest ve mimikleri, ses tonu, kokusu, bize dokunuşudur (Öztürk ve Uluşahin 2008). Koku ve süt bezlerinin derinin üst katmanı olan epidermisten farklılaşarak oluştuğu ve epidermisin de duyu organlarımız ve sinir sistemimiz ile aynı germ yaprağından, ektodermden köken aldığı düşünülürse (Moore ve Persaud 2002), derimizin kimlik duygumuzun oluşumunda yaşamımızın ilk günlerinden itibaren en önemli rolü aldığı söylenebilir. Dolayısıyla 'Kendime göre ben kimim ve kim olacağım?' ile 'Başkalarına göre ben kimim?' sorularına verdiğimiz ve verilmesini istediğimiz cevapları derimiz üzerinde kalıcı hale getirme çabamızın rastlantıdan öte bir olgu olduğu düşünülebilir. Bu bilgilerle uyumlu olarak Martin de (1997), yaşamda değişen birçok şeyin aksine dövmenin, kalıcılığı nedeniyle, onu taşıyan kişi tarafından kimliğinin aynılığı ve tarihsel sürekliliğinin somut bir onaylaması olarak yaşantılanıyor ve kimlik duygusunun korunmasına hizmet ediyor olabileceğini öne sürmüştür. Erikson (1968) kimlik duygusunun ergenlik döneminde kazanılması gereken temel özellik olduğunu belirtmiştir. Bu dönemde bedensel ve zihinsel özelliklerimizin yanı sıra toplumun bizden beklentileri de değişmeye başlar. Dolayısıyla bu dönemde 'Kendime göre ben kimim ve kim olacağım?' ve özellikle de 'Başkalarına göre ben kimim?' sorularına yeniden yanıt bulma, kimliğimizi yeniden tanımlayarak toplum içinde yeni bir yer edinme gereksinimi ile belirli kimlik dönemecini (identity crisis) yaşarız (Erikson 1968, Öztürk ve Uluşahin 2008). Erikson yaşamdaki büyük değişikliklere işaret eden ve bir kendilik dönüşümünü temsil eden törenler olarak tarif ettiği geçiş törenleri (rites of passage) arasında ergenlik döneminde yapılanlara başlatma törenleri (initiation rites) adını vermiştir (Öztürk ve Uluşahin 2008). Kimi ilkel toplumlarda kendi kendini sünnet etmek, günlerce bir kulübeye kapatılıp öldüğüne ve yeniden dirildiğine inandırılmak gibi işkence olarak nitelendirilebilecek ağır sınavlar şeklinde uygulanmış bu törenlerin günümüzdeki örnekleri ise mezuniyet törenleri, bazen de düğün törenleridir. Başlatma törenleri kişinin yeni rolünü (yetişkinlik) güçlendirip, yaşamında bir dönemin sona erdiğini (çocukluk) vurgulayan özelliği nedeniyle kimlik dönemeci açısından önem taşımaktadır (Erikson 1950, Erikson 1982, Öztürk ve Uluşahin 2008). Dövme tarihine bakıldığında dövmenin de birçok medeniyette geçiş törenleri, özellikle de başlatma törenlerinin bir parçası olduğu görülmektedir:

• Geleneksel Afrika kültüründe yaygın şekilde uygulanmış olan ve günümüzde de azalmakla birlikte varlığını koruyan bir dövme şekli olan ‘skatrizasyon’da jilet veya dikenler ile oluşturulan küçük kesilerin kömürle ovalanması sonucunda deride skar dokusundan oluşan dekoratif desenler meydana getirilmektedir. Ergenlikte, ilk çocuğun doğumundan sonra ve emzirme döneminin bitmesi ardından oluşturulan yaralar Afrikalı kadınlar için büyük oranda doğurganlıkla ilişkilendirilen geçiş törenleri işlevi görmüştür (African Tattoos 2013).

• Çin tarihi boyunca çoğunlukla ‘bedene bir hakaret’ olarak görülmesine rağmen Çin’deki bazı küçük gruplar dövmeyi geleneksel bir uygulama olarak benimsemişlerdir. Bu gruplardan en bilinenleri Dulong Kabilesi ve Li Halkı’dır. Dulong Kadınları arasındaki geleneksel dövme uygulamasının yaklaşık 350 yıl öncesine dayandığı; komşu kabileler tarafından saldırıya uğrayan Dulong Kadınları'nın tecavüze uğramak ya da köle yapılmaktan korunmak amacıyla kendilerini çirkinleştirmek için yüzlerine dövme yapmaya başladıkları, bu uygulamanınsa zaman içinde bir gelenek haline dönüştüğü söylenmektedir. Dulong kabilesinde tüm kız çocuklarına 12-13 yaşlarına geldiklerinde geleneksel yüz dövmelerinin uygulanması, yetişkinliğin başlangıcını temsil eden bir geçiş töreni niteliği kazanmıştır. Hainan Adası’nda yaşayan Li Halkı için de dövme uygulaması kadınlar arasında olgunlaşmayı ve yetişkinliğe geçişi simgeleyen bir tören özelliğindedir. 13-14 yaşlarına gelen kız çocuğunun öncelikle ensesine, boynunun ön kısmına ve yüzüne; takip eden 3 sene içinde de kolları ve bacaklarına geleneksel dövmeler yapılmaktadır. El dövmeleri ise Li kadınları arasında sadece evli olanlara uygulanmaktadır (A history of Chinese tattoos and Chinese tattooing traditions 2014).

• 1787 yılında Polinezya Adaları'ndan Samoa topraklarına ayak basan ilk Avrupalılar yerlilerle karşılaşmış ve onların ‘bellerinden dizlerine dek uyluklarını kaplayan dövmeleriyle tamamen çıplak oldukları halde giyinik oldukları izlenimi verdiklerini’ bildirmişlerdir. Genç Samoa erkekleri için de dövme uygulaması çocukluk döneminin bitişini ve yetişkinliğin başlangıcını temsil eden bir ‘geçiş töreni’ olmuştur. Samoa kültüründe dövmesi olmayan bir genç erkek henüz çocuk kabul edilmekte, erişkin erkekler arasında söz sahibi olamamakta, evlenememektedir (Samoa Tattoos 2013). De Mello (2000), bu olgularda dövmenin (ona değişimin toplum tarafından onaylanan ve somut bir yolunu sağlayarak) ergenin, alışık olmadığı ve belirsiz bir konuma geçişin neden olduğu anksiyete ile baş etmesini kolaylaştırıyor olabileceğini ileri sürmektedir. Verbern ise (1969) ergenlik döneminde yaptırılan dövmelerin bu döneme özgü kimlik dönemecinin üstesinden gelmek için yararlanılan bir geçiş töreni işlevi görmeye devam ediyor olabileceğini söylemiş; bu törenin bazı ergenler için başarıyla, bazıları içinse mevcut kargaşanın artışıyla sonuçlandığını belirtmiştir. Psikososyal Gelişim Kuramı'na göre kimlik dönemeci, bir sonraki psikososyal yaşam evresine olumlu bir geçiş sağlayan kimlik duygusunun kazanılmasıyla ya da askıya alma (psychosocial moratorium), kimlik kargaşası (identity confusion) ya da olumsuz/ters kimlik (negative identity) ile sonuçlanabilmektedir (Erikson 1968). Henüz yetişkin sorumluluklarını almaya hazır olmayan gence toplum tarafından tanınan bir tür hazırlanma ve zaman kazanma dönemi olarak tanımlanan askıya alma döneminde kimliğimizi belirleyecek kesinleşmiş bağlanmalar yapmadan önce çeşitli olasılıkları deneriz (Erikson 1968). Eğer bu seçenekleri deneyimleme sürecinde toplum tarafından engellemelerle karşılaşırsak; çeşitli roller ve yaşantıları bütünleştirememe, egomuza aktarılan yoğun bilgileri örgütleyememe ile ortaya çıkan kimlik kargaşası yaşayabiliriz. Kimlik kargaşasının ise genç bireylerde gruplaşmaya, dahil oldukları grupların norm ve kurallarına körü körüne bağlanmaya neden olabildiği bilinmektedir ki (Erikson 1968, Schwartz 2005), bu durumun bir örneği dövme sildirme uygulamalarında kendini göstermektedir. Armstrong ve arkadaşları (1996) dövme sildirmek üzere dermatoloji kliniğine başvuran kişilerle gerçekleştirdikleri çalışmalarında dövme sildirme gerekçelerini araştırmışlardır. Katılımcıların çoğu (%75) sildirmek istedikleri dövmeleri dürtüsel bir kararla, 12- 19 yaş arasındaki bekar ergenler oldukları sırada yaptırdıklarını ifade etmişlerdir. ‘Bir grubun parçası olmak’, bu dövmeleri yaptırma motivasyonları arasında bildirdikleri nedenlerden biridir. Çalışma sonuçlarına göre kimlik arayışı ve ifadesi için ergenlik döneminde yaptırılan dövmeleri sildirme kararı da bireysel kimliğin gelişimi ile ilişkilendirilmiştir. Benzer şekilde Oosterzee de (2009) çalışmasında yaptırılan dövmeden pişmanlık duyma oranının daha genç, daha dürtüsel, ‘sosyal bir gruba olan aidiyetini göstermek’ amacıyla dövme yaptıran, dövme ile ilgili sağlık sorunları ve iş yaşamında güçlükler yaşayan olgularda daha yüksek; daha yaşlı, dövme yaptırmaya karar verme sürecinde daha çok araştırma yapan ve ‘kişisel bir mesajın iletilmesi’ amacıyla dövme yaptıran olgularda daha düşük olduğunu bildirmiştir. Kimlik gelişimini olumlu ve kabul gördükleri bir ortamda tamamlamayan bazı ergenler ise hiçbir şey olmamak yerine istenmeyen ya da toplumun kabul etmediği bir kimliğe yönelebilmekte; olumsuz/ters kimlik statüsündeki bu ergenler toplumun ondan beklediği rollere karşı gelerek aşırı uçtaki rolleri ve davranışları benimseyebilmektedirler (Erikson 1968, Schwartz 2005). Tarihte olumsuz/ters kimliklerin ifadesi olan dövmeler de bulunmaktadır. Bunların bir örneği Japonya'daki Yakuza dövmeleridir. 17. yüzyılın erken dönemlerinde dövmeler, Japon yöneticiler tarafından suçluları ve toplumdan dışlanmış kişileri işaretlemek için kullanılan bir cezalandırma şekli olmuştur. 17. yüzyılın sonlarında ise dövme uygulamasının yerini büyük oranda başka cezalandırma şekilleri almış, suçlular da ceza dövmelerini kapatmak amacıyla üstlerine daha büyük dekoratif dövmeler yaptırmaya başlamışlardır. Bu uygulamanın Japonya’da dövmenin suç ile ilişkilendirilmesinin tarihsel kökenlerini oluşturduğuna inanılmaktadır. Japon yöneticiler uzun bir dönem boyunca suç ile ilişkilendirilen dövme uygulamasını ‘kamu ahlakına zararlı olduğu’ gerekçesiyle yasadışı ilan etmişlerdir. Bu dönemde dövme özellikle Yakuza adındaki çeteler arasında uygulanarak gelişmeye devam etmiştir. Organize suç gruplarının üyeleri olan Yakuzalar'ın dövmeyi acı verici olduğu için cesaretin, kalıcı olduğu içinse ömür boyu gruba sadık kalmanın kanıtı olarak kabul ettikleri söylenmektedir. Aynı zamanda bu yasadışı dövmeler onları ömürleri boyunca yasadışı kişiler olarak damgalamıştır (Chinese and Japanese Tattoos 2013). Bir diğer örnek ise 1900’lü yılların başlarından itibaren Rus suçlular arasında, özellikle cezaevlerinde yaygın şekilde uygulanan dövmelerdir. Taşıyan kişi hakkında ayrıntılı bilgi verebilen bu dövmelerin karmaşık bir semboller sistemine sahip olduğu bilinmekte; sadece sembollerin değil, bunların hangi vücut bölgesinde olduklarının da anlamlı olduğu bildirilmektedir. Kafa derisine yapılmış, bir ağdaki büyük örümcek dövmesi o mahkumun uyuşturucu bağımlısı olduğunu göstermekte; çok kubbeli bir manastır dövmesindeki kubbelerin sayısı, taşıyan kişinin mahkumiyet sayısını ifade etmektedir. Cezaevinde bir mahkumun taşımaya hak kazandığı bazı seçkin dövmeler de bulunmaktadır ve bu dövmeler otorite ve saygınlığın gözle görülür işaretleridir. Örneğin bileğe yapılan bilezik dövmesi cezaevinde 5 yıldan uzun süre geçirildiğini göstermektedir. ‘Meryem Ana ve Çocuk’ dövmesi de mahkumlar arasında popüler olan bir dövme motifidir ve taşıdığı birkaç anlamdan biri taşıyan kişinin erken yaşlardan itibaren parmaklıklar arkasında olduğudur (Criminal Tattoo 2015).

Etiketler
dövme
kimlik inşası
kimlik kavramları
dövme kimliği