Toplumsal ve Bireysel Aidiyetlerin Sembolik İnşası

Toplumsal ve Bireysel Aidiyetlerin Sembolik İnşası

İçinde bulunduğumuz dönem nasıl kavramsallaştırılırsa kavramsallaştırılsın, şu bir gerçektir ki
bireyselleşme ve bireysel bir kimlik edinme, toplumsal bir değer olarak kendine yer edinmiştir. Artan
bireyselleşme ve bireysel bir kimlik edinme arayışının bir sonucu olarak ayrışma ve bölünme
kaçınılmaz olarak yaşanmaktadır. Ancak bireysel kimlik oluşumu projesi içinde yer alan birbirine
benzeyen ya da yakın bireyler, artan bireyselleşmenin neden olduğu kaygı, endişe ve korkularını, bir
araya gelerek aşmaya, en azından azaltmaya çalışmaktadırlar (Bauman, 2001, s. 187). Dolayısıyla bu
noktada, bireysel kimlik ve ortak gerçeklik temelinde yükselen, bir gruba yönelik aidiyet ortaya
çıkmaktadır. Bu bağlamda, beden modifikasyonları temelinde, Hebdige (2002), Clarke (2003), Clarke
ve diğerleri (2003), altkültürel grupların, dövme, piercing gibi beden modifikasyonlarının ve diğer
kültürel ürünlerin tüketimi üzerinden bir tarz oluşturduklarını ve oluşturulan tarzların da altkültürel bir
aidiyet yarattığını tartışmaktadırlar.
“Dövmem üzerinden, diğer dövmelilere, dövme kültürüne bir yakınlık söz konusu, o var. Hani
dövmelilerin tarzı bana daha yakın geliyor çünkü hani, dövmeli insanlar dövmeli olmayan insanlar, ...
sen benim tarzımdaysan, sen benimle aynı frekanstaysan, sende de dövme vardır...” (G3, Erkek).
Bu, insanların yalnızlık mağduru oldukları ve bu yalnızlıkla dövmeleri üzerinden başa çıktıkları
anlamına gelmemektedir; bundan ziyade, dövmenin, dövmeli bireyler için, benzer yaşam tarzı, zevk ve
düşünceye sahip diğerleriyle bağ ve ayrıca aidiyet kurmalarına hizmet ettiği ifade edilmektedir.
Burada önemli olan nokta, dövme sahibi olmanın, bir bireye ait, ‘anaakım’ olmayan, ‘alternatif’ olarak
tanımlanabilecek, belirli bir yaşam tarzına işaret ediyor olmasıdır.
Söz konusu yaşam tarzı üzerinden kurulan aidiyet ilişkisine aracılık eden beden ve dövme,
yalnızca bireyin, paydaş diğerlerine yönelik bağının değil; aynı zamanda kentsel ve mekânsal ayrışma
ve aidiyetinin de ifadesi olmaktadır. Yukarıdaki görüşmecinin ifadesinden anlaşılacağı gibi; dövme
üzerinden geliştirilen yaşam tarzını paylaşan diğerlerine yönelik aidiyet, yaşanılan kentin farklı
bölgelerine ilişkin aidiyetin de ifadesi olmaktadır. Dolayısıyla dövme, basit bir biçimde bireysel bir
beden modifikasyonu olmaktan ziyade, birey ve uzam arasında kurulan sembolik bir bağı temsil
etmektedir. Bir beden modifikasyonu olarak dövmenin, diğer geniş bir yelpazeye sahip tüketme
nedenlerinin yanında, dövmeli beden ve dövmesiz beden ayrımından hareketle, yaşam tarzı, politik
konumlanış, düşünme biçimi temelinde ait olma, birlik ve yakın olma duygusuna hizmet ettiği ve
bunun üzerinden toplumsal alanda, bireyleri birleştiren bir nitelik kazandığı ifade edilebilir.
191
“Antalya sosyal bir şehir, herkes ayrılmış kendi sınıflarına. Bu askerlik gibidir, hani askerde
girersin, ilk bir ay herkes aynı yerdedir, ikinci aya girdiğinde herkes ayrılır. İstanbul grubu, ticky’ler
bir tarafa, işte Kayseri, İç Anadolu bölgesi bir tarafa, Lazlar bir tarafa ayrılır ya; aynı onun gibi... Ben
nerelere takılıyorum, Gizli Bahçe, Kale İçi, Üç Kapılar... Aynı mekan insanları aynı olur ya; kale içi,
underground, böyle sakin... o da o çevredendir, o da aynı kafadandır. Yani o yüzden onlara daha yakın
hissediyorum kendimi.” (G3, Erkek).
Başka bir görüşmeci de benzer biçimde dövme üzerinden ifade ettiği bir yaşam tarzı üzerinden
hem kentin belirli bir bölgesine hem de söz konusu yaşam tarzını paylaşan diğerlerine yönelik bir
aidiyet geliştirmektedir. Bu aidiyetin, söz konusu görüşmeciye aynı zamanda, bir güvenlik duygusu
kazandırdığı açıktır. Bu güvenlik duygusunun, daha geniş bir toplumsal yapı içerisinde yalnız
olmadığı, kendisini ifade edebilecek benzer yaşam tarzına ve beden algısına sahip kişilerin bulunduğu
düşüncesinden ileri geldiği ifade edilebilir. Söz konusu görüşmeci için, bir yerin parçası olmak ve
güvende olmak arasında bir ilişki olduğu görülebilmektedir. Görüşmeci, aidiyet üzerinden kazandığı
bu güvenlik hissini, dövme üzerinden kazanmıştır. Dolayısıyla dövme, toplumsal olarak mekânsal bir
sınırlanmanın sembolik ifadesi olmuştur; aynı zamanda beden üzerinden ses bulan bu mekânsal
sınırlanma, toplumsal bir güvenlik duygusunu, tam da bu kapanma dolayımıyla, beraberinde
getirmiştir. Kadıköy, dövme üzerinden ifade edilen bir aidiyetin, sembolik bir mekanı olmuştur.
“Psikolojik olarak motivasyonu vardı hatırlıyorum. Kendini daha güvende hissediyorsun... garip
ama böyle... Bir de bizim takıldığımız ortamlar şeydi böyle, Kadıköy’ün böyle, Kadıköy zaten böyle
bi... yani oranın bir parçası olmakla ilgiliydi. Kadıköy’de çünkü herkes dövmeliydi, herkes alternatif.
Kadıköy böyle kurtarılmış bölgedir, o zamanlar daha da kurtarılmış bir bölgeydi. Underground çok
güzel bir ortamı vardır. Taksim gibi değil. Öyle bir şeydi; oranın bir parçası olmakla ilgili...” (G12,
Erkek).
Le Breton’un da (2010) ifade ettiği gibi bedende açılan yaralar, dövme, piercing, dağlama gibi
uygulamalar, bedenin belleğidir. Aynı zamanda bütün bunlar, bir aidiyet ilişkisine işaret etmektedir.
Bu aidiyet ilişkisi, iki farklı biçimde ortaya çıkmaktadır. Bunlardan biri kişinin kendisiyle kurduğu bir
aidiyet ilişkisidir. Bedeninde bir iz oluşturan kişi, kendisine ilişkin bir aidiyet oluşturmaktadır. İkinci
olarak bedendeki damgalar, bir gruba yönelik aidiyet bağlamında temel bir veridir. Hatta, bedenine bu
damgaları yaptırmayan bireyler söz konusu gruptan dışlanabilmektedirler (Le Breton, 2010, s. 66).
Dolayısıyla dövme, yalnızca bireyin dışında kalan diğerlerinden oluşan bir gruba yönelik aidiyeti
sembolize eden bir işaret değil; bunun ötesinde bireyin kendisiyle kurduğu ilişkinin ve aidiyetin de bir
ifadesidir. Bu bağlamda, görüşmecilerden birinin ifade ettikleri, bedensel bir pratik olarak dövmenin,
bireyin kendisine işaret eden bir aidiyetin göstergesi olmaktadır.
“Dövme yaptırdım çünkü kendimde değişiklikler yapmayı seviyorum. Zaten imajımı da çok kısa
sürelerde değiştiririm. Memnuniyetsizlikten değil, sadece kendime ait ve oynamakta tamamen özgür
olduğum tek yer kendi vücudum...” (G15).
Söz konusu görüşmecinin ifade ettikleri, dövmenin işaret ettiği daha derin bir aidiyet ilişkini
göstermektedir. Dövme aracılığıyla beden, bireyin maddesel varlığını elinde bulundurduğu, sınırlarını
kendisinin belirleyip çizdiği ve kendi verdiği kararlar doğrultusunda yeniden belirlediği bir alan halini
almaktadır. Dolayısıyla birey, bedeni üzerindeki kontrolünün ifadesi olan dövme üzerinden, kendisiyle
güçlü bir aidiyet ilişkisi içine girmektedir.
Küreselleşmenin büyük etkisiyle hızlı bir şekilde yayılan bireyciliğin yol açtığı önemli
sonuçlardan biri, geleneklerin ve bir takım geleneksel yaşam biçimlerinin dönüşüme uğramasıdır.
Örneğin, evlilik kurumu, devamlılık arz eden kutsal bir birliktelik olmaktan çok her an bitebileceği
potansiyeli göz önünde tutulan, vazgeçilebilir bir şey halini almıştır. Başka bir ifadeyle, geleneksel
bazı toplumsal pratikler artık, bireyler tarafından farklı biçimde değerlendirilmektedir (Elliot &
Lemert, 2011, s. 33). Bütün bunlarla birlikte, bireylerin geliştirdikleri toplumsal aidiyet biçimleri de
dönüşüme uğramaktadır. Aile, kan bağı, aynı uzamsal alanı paylaşmak, arkadaşlık gibi bir takım
faktörler artık, bireylerin kendilerini bir topluluğa ait hissetmelerinin ve bir aidiyet geliştirmelerinin
tek yolu değildir. Bauman’ın (2001) işaret ettiği gibi bu geleneksel aidiyet örüntüleri giderek önemini
kaybetmektedir. Türkiye için bir değerlendirme yapmak gerekirse, önemini kaybettiğini ileri 
192
sürmektense, yeni aidiyet alanlarının ortaya çıktığını ve bu ikisi arasında bir gerilimin yaşandığını
ifade etmek daha doğru olabilir.
Dövme üzerinden bir dış gruba ya da bu grubun temsil ettiği bir yaşam tarzını paylaşan diğerlerine
yönelik geliştirilen bir aidiyet, bireyin geliştirdiği diğer aidiyetlerle ilişki içinde ele alınmalı ve
değerlendirilmelidir. Ne var ki bireyler, meslek, aile bağları, din, cinsiyet vb. temellerde gelişen, farklı
aidiyet örüntülerinin arasında gündelik yaşamını sürdürmektedirler. Dolayısıyla ortaya çıkan her
aidiyet, diğer aidiyet biçimleriyle bağlantılıdır ve hatta birbirini etkilemektedir. Örneğin; bir
görüşmecinin ifade ettiği gibi meslek üzerinden kurulan bir aidiyet, dövme pratiğini etkilemekte ve
ondan önce gelebilmektedir:
“... memur olduğum için görünen yerlere çok yapamıyorum... memur olmasaydım çok daha güzel
şeyler yapardım dövme olarak...” (G27).
Buna ek olarak; dövmesi üzerinden bir altkültere yönelik aidiyetini dile getiren ve dövmesinin
belirli bir yaşam tarzının ifadesi olduğunu belirten başka bir görüşmeci de farklı aidiyet örüntülerinin
bireylerin yaşamları üzerindeki etkisini ve bireylerin gündelik toplumsal dünyalarını, bu örüntüler
temelinde nasıl organize ettiklerini ortaya koymaktadır.
“...Üst düzey kişilerle görüşeceğimiz zaman tabi ki ben de biraz uzun kollu giymeyi tercih
ediyorum. Sakladığım yerler de oluyor. Mesela resmi kurumlara gittiğim zaman kapatıyorum...
dövmemle ilgili açıklama yapmaktansa onu kapatmayı tercih ediyorum. Ama açıklama yapmayacağım
ortamlarda rahatlıkla kolumu açıyorum... Aslında dövme hayatımı etkiliyor yani, etkilemiyor değil.
Mesela ailemin yanında çok rahat değilim. babamdan saklıyorum mesela. Demek ki dövme aslında
hayatımı etkiliyor yani” (G5, Erkek).
Burada dikkati çeken, aile temelinde yükselen geleneksel bir aidiyet ilişkisinin, bireylerin
yaşamında hâlâ önemli ölçüde etkili olduğudur. Dövme, yaşam tarzının ifadesi olarak geliştirilen bir
aidiyetin ve bu aidiyet içinde bireyin kendini tanımlamasına olanak veren etkili bir araçtır. Ancak,
bireyin yaşamını sürdürmesinde önemli bir yere sahip olan meslek ya da iş, daha makro düzeyde bir
vatandaşlık ve aile üzerinden gelişen bir aidiyet söz konusu olduğunda dövme, ikinci planda
kalmaktadır. Başka bir ifadeyle, bireylerin yaşamında etkili olan bir ‘aidiyetler hiyerarşisi’ ortaya
çıkmaktadır. Burada bireyler, kendileri için görece daha önemli olduklarını düşündükleri bir aidiyet
ilişkisini, diğerleriyle geçici olarak ikâme ederek hem yaşamlarının düzenini sağlamakta hem de
aidiyetlerinin zarar görmesinin önüne geçmektedirler.
Burada, farklı koşullar altında ön plana çıkarılan aidiyetler, bireylerin sahip olduğu çoklu benlikler
üzerinden de ele alınabilir. Chen ve arkadaşları (2011), benlik ve bireysel kimlikle ilgili olarak
‘ilişkisel benlik’e vurgu yapmaktadırlar. Geniş bir tanımlamayla ilişkisel benlik, bir kimsenin, önemli
diğerleri ile kurduğu ilişkilerle ilintili olan, buna göre şekillenen, biçim değiştiren ve farklılaşabilen
benlik durumlarına işaret etmektedir. Önemli olan nokta, bireylerin, farklı ilişkisellik durumlarında
farklı benlik durumlarını geliştirerek sergilemeleridir. “Bütün benlik bilgileri, aynı anda ulaşılabilir
değildir; bundan ziyade, bir kişinin tüm benlik bilgisi havuzunun sadece bir altkümesi, belirli bir
bağlamda erişilebilirdir” (Chen vd., 2011, s. 151). Başka bir ifadeyle, benliğe eklemlenmiş bireysel
aidiyetler, kaygan bir zeminde, sürekli yer değiştirmektedir. Bauman’ın (2011) ifade ettiği gibi;
“aidiyet toplulukları, kurulur ve dağıtılır ve öz – oluşturma faaliyeti, neredeyse bu süreçle eş
anlamlıdır. Bizler, ilişkilere gireriz ve ilişkiye girerek onları yaratırız; ilişkileri koparırız ve ilişkiyi
kopararak onları dağıtırız” (s. 54). Bunlar, gündelik yaşam içerisinde ortaya çıkan, De Certeau’cu
(2008) bir bakışla, bireysel taktikler ve stratejiler olarak da okunabilir. 

Etiketler
toplumsal aidiyet
bireysel kimlik
toplumsal kimlik
dövme toplumsal
toplumsal dövme